12 Şubat 2017 Pazar

Yemeğin Starları & Michelin Yıldızı


1900'lü yılların başında, Michelin lastiklerinin başındaki isim Andre Michelin, 100 yıl sonrasına etki edeceğini kesinlikle düşünmediği bir pazarlama stratejisi uygular. Andre, kardeşi Edouard ile birlikte müşterilerine fayda sağlamak için bir rehber yapmaya karar verir. Bu rehber, başta yolcular, daha sonraki yıllarda şoförler olmak üzere Michelin'in tüm müşterilerine konaklayabileceği, yemek yiyebilecekleri, araçlarını tamir ettirebilecekleri ve benzin alabilecekleri lokasyonları sıralar. İlk olarak Fransa'da 3000'e yakın araca bu rehberi ulaştırmayı başaran Michelin kardeşler, 1904 yılında aynı rehberi Belçika'da yayınlar ve yemek sektörünün yüzyıl sonrasını etkileyecek domino taşının ilkine parmağının ucuyla dokunmuş olur.

Peki Michelin Yıldızı sistemi nasıl işler?




Michelin Rehberi, ilk yıllarında yalnızca lokasyonların bulunduğu bir rehberken, mekanların artmasıyla puanlama sistemine ev sahipliği yapmak durumunda kalır. Bu puanlama da 'yıldız' usulüne göre yapılır ve toplamda 3 yıldız vardır. Kimliğini kimsenin bilmediği Michelin'in lezzet müfettişleri, yıldız almaya aday restoranları gizlice ziyaret eder ve hangi restoranın yıldız alması gerektiğine karar verir. Bu noktada Michelin'in müşterileri adaletli olması ve ikna etmesi üzerine sağlıklı bir uygulamasından da bahsedelim: 2 Michelin Yıldızı'na sahip bir restoran, kapanıncaya kadar o yıldızlarla birlikte olacak diye bir kaide yoktur. O yıldızlar, restorana yalnızca 1 yıllığına verilir. Lezzet müfettişleri ziyaretlerini sürekli olarak gerçekleştirir ve 2 yıldızlı bir restoranın yıldızını 3'e çıkarabildikleri gibi 1'e de indirebilirler.

Michelin Yıldızı alırken hangi kriterler sahip olmak gerekir?




Michelin, restoran seçimlerini yaptığı kriterleri en son değiştirdiğinde tarih 1936'yı gösterir. Başka bir ifadeyle, malzeme kalitesi, hazırlama ve pişirme konusundaki ustalık, yaratıcılık, ödeme karşılığının alınması ve kalite standartlarındaki istikrar şeklinde 5 maddeyle belirlenmiş kriterler tam olarak 78 yıldır uygulanır. Ayrıca genel ambiansın menüyle bütünlüğü, hizmet kalitesi, temizlik, restoranın butik ve yenilikçi olması, şefin restoran sahibi olmasının yanı sıra, yine şefin Michelin yıldızlı restoranlarda çalışma geçmişinin olması da apoletine Michelin Yıldızı takmak isteyen restoranların dikkat etmesi gereken kriterler olarak bilinir.

Dünyada Michelin Yıldızı'na sahip kaç restoran var?



480.  349'u tek, 81'i iki ve 50'si üç yıldız olmak üzere, dünya üzerinde Michelin Yıldızı'na sahip toplam 480 restoran var. Yalnızca bu rakam dahi Michelin Yıldızı sahibi olmanın zorluklarını kanıtlar ama biz örnekleri artırabiliriz: Avrupa'nın hatta dünyanın en önemli şehirlerinden Londra'da üç yıldıza sahip yalnızca 1 restoran vardır. O da Fransız mutfağını İngiltere'ye taşıyan ve yemekten zevk alan herkesin en bir kez duyduğu Gordon Ramsay'dır.

Yazımıza son vermeden önce konuyu üç tarafı mezelerle çevrili ülkemize getirelim: Michelin Rehberi maalesef Türkiye'de basılmadığı için henüz Michelin Yıldızı'na sahip bir restoranımız yok. Gastronomi bölümleri ve sertifika programlarından mezun olan şeflerimizin, yurt dışında Michelin restoranlarında çalışmalarını sürdürdükten sonra Michelin'in gözlerini buraya çevirmelerini sağlayacaklarına ise, güvenimiz tam.

7 Eylül 2016 Çarşamba

Tanrı geni

Tıp araştırmacısı David comings ve meslektaşları, yenilik arayışıyla bağlantılı genleri araştırırken DAD4 geninin  maneviyatla ilişkisini ilk kez ortaya koydular.

Daha sonra Ulusal kanser Enstütüsü genetik uzmanlarından Dean Hamer, onların araştırmasını daha ileriye götürdü ve risk alma davranışıyla bağlantıyı gösterdi.

Çoğumuzun 1.kromozomda DAD4 geninin 4 ila 7 kopyasını taşırız. ama bu bazılarında 2 yada 3 e inerken, bazılarında ise 8 ila 11 e çıkar. DAD4 geni kopyalarının daha fazla olması dopamin seviyesini düşürerek insanları dopamin açığını yapay yoldan gidermek amacıyla daha büyük riskler almaya yöneltir.
Yüksek yerlerden paraşütle aşağıya atayış bunun yollarından biridir; ama Las Vegas ya da Wall  Street' te yüksek riskli kumar da ayı işi görebilir. Hamer bu hipotezi test etmek üzere, önce deneklere yenilik ve heyecan arzusunu ölçen bir anket uyguladı ve yüksek yerden atlayıcıların çok yüksek puana ulaştığını gördü. Ardından 11. kromozomlarından birer DNA örneği aldı ve risk alma anketinden yüksek puan alanlarda DAD4 geni kopyalarının normal insanlara oranla daha fazla olduğunu saptadı.
Risk alma davranışlarından dinsel inanç konusuna geçen Hamer, dopaminin itikatta devreye girme olasılığı üzerinde durdu ve vardığı sonuçları Tanrı Geni adını taşıyan tartışmalı bir kitapta yayımladı.

Ayrıca, bu konuda dopaminle ilişkili başka bir geni daha ortaya atar; VMAT2 ( veziküler monoamin taşıyıcı 2 ) adlı bu gen, seretonin, adrenalin, norepinefrin ve dostumuz dopaminin akışını düzenler.

Hamer sigara bağımlısı kardeşleri kapsayan b,r ver, tabanından yola çıkarak, bağımlı kişilikle bağlantılı bir aile genetiğinin bulunup bulunmadığını öğrenmek istedi; bu amaçla deneklerine uyguladığı psikolojik anket dizisinde, öz-aşkınlık dene kişilik özelliğini içeren bir test de vardı.

İlk kez Washington Üniversitesi psikiyatrlarından Robert Cloninger' in saptadığı üzere, öz-aşkınlık testinde, yüksek puan alan insanlar genellikle "kendini unutma" ( bir uğraşa kendini tamamen kaptırma ), "ben - ötesi özdeşleşme" ( kendini daha geniş bir dünyaya bağlı hissetme ) ve "mistisizm" ( duyu ötesi algı gibi kanıtlanamaz şeylere inanmaya yatkın olma ) yönünde bir eğilim gösterir.

Cloninger' e göre, bu ölçülerin toplamı bize maneviyat diye düşündüğümüz kavrama benzer bir şeyi verir. Lindon Eaves ve Nicolas Martin' in ikiz çalışmalarında öz-aşkınlığın ( bütün ayırıcı kişilik özellikleri gibi ) kalıtsal olduğunun ortaya çıkarılması nedeniyle, Hamer 1000 den fazla kişinin DNA yapılarını ve kişilik ölçülerini analiz etti ve öz-aşkınlık testinde yüksek puan alanlarda VMAT2 geninin dopamin arttırıcı bir çeşidinin bulunduğunu saptadı. Peki, bu gen, öz-aşkınlığa ve maneviyata nasıl yol açar?

VMAT2, nöron hücre gövdesi içindeki sıvıdan nöron dentritlerinin uçlarındaki sinaps keseciklerine monoamin  - sinir iletici dopamin, norepinefrin ve seretonin gibi, tek amino grubu içeren bir amin - taşıma işlevini gören bütünleşik bir zar proteinidir. Bu dentritler ( tam olmasa bile ) neredeyse birbirlerine değecek kadar uzanırlar. Hamer, öz- aşkınlığın artmasıyla bağlantılı vir VMAT2 geni varyantının bu küçük taşıyıcıların daha fazla salgılanmasına yol açtığı ve böylece söz konusu dar sinapslara dopamin gibi sinir iletici maddelerin daha fazla verilmesiyle, öz-aşkınlık gibi olumlu duyguların güçlendiği kanısındadır.

"İnanan Beyin" kitabından alıntılanmıştır.

Sihizm



Tek tanrılı bir inanç sistemidir.

15 yy. da Hindistan' nın Pençağ bölgesinde İslam ve Hinduizm dinlerinin farklı yorumlarının bir araya gelmesiyle oluşan bir inançtır.

Karma reankarnasyonu kabul ederken hint kast sistemini reddeder.

Dinin kurucusu Guru Nanak'tır ve onun 9 halefi yani müridi vardır.

Hintçe' de "Sih" ( mürit ) "guru" ( hoca ) anlamına gelir.

Khalsa denilen savaşçı birlikleri vardır.

Bu birliğe katılım töreni bugün sihizm' de ergenlikten çıkışı temsil eder ve 5K olarak bilinen nesnelerin giyilmesini ister.

Bunlar;


  1. Keş ( türban )
  2. Kanga ( tarak ) saçtopuzunu tutar.
  3. Kirpan ( kılıç veya hançer )
  4. Kara ( çelik bilezik )
  5. Kaça ( bir tür şort )
vaftiz edilmiş sih erkekleri aslan anlamına gelen "singh" ismini alırken, kadınlara prenses anlamına gelen "kavr" ismi verilir.

2 Eylül 2016 Cuma

Tyrian Moru


Tarih boyunca asaletin ve aristokrasinin rengi olarak kabul edilen bir renk vardı; Tyrian Moru. Kralların, soyluların, din adamlarının üzerinden hiç eksik olmadı kırmızımsı mor renk.

Peki ama Tyrian moruna bu kadar önem atfedilmesinin nedeni ne olabilir?

Günümüzde kullanılan sentetik boyalar keşfedilmeden önce, bazı renkleri elde etmek son derece meşakkatli bir işti. Özellikle de "Tyrian" ve ya "Sur" moru. Bu kırmızımsı mor renk, kabuklu deniz canlılarından elde ediliyordu.

Bu renkten 28.5 gram elde edebilmek için 250.000 kabuklu deniz hayvanının "toplanması" gerekiyordu.

Sonra bütün bu salyangozların tek tek ayıklanması gerekiyordu. Müthiş zaman alan bir iş olsa gerek.

Ve tabi ki kaynatma kısmı. O kadar feci bir koku çıkardı ki. Antik dönemin seyyahları bu leş kokusunu tiksinerek anlatırlar. Denizden şehre yaklaşırken gelen kokudan burunları sızlayarak bahsederler.

Tüm bu zahmetli sürece kim neden katlansın ki diye düşünüyor olabilirsiniz.

Bu zorlu süreç sonunda, Tyrian morunun fiyatı da inanılmaz boyutlara ulaşıyordu. Ağırlığınca altından bile daha değerliydi gramla satılan kırmızımsı mor.

Bir kez Tyrian moru ile boyanmış kumaşın bi daha solmayacağı anlatılırdı. Bu yüzden yüksek bir bedeli ödemeye değdiği söylenirdi.

Sadece çok varlıklıların gücü yetiyordu bu renkle boyanmış kumaşlar almaya. Mısır ve Pers hükümdarları, Roma senatörleri, orta çağ kralları, prensler, kardinaller...

Bu altın yumurtlayan tavuğun başında Fenikeliler vardı. Doğu Akdeniz sahillerine, bugünkü Lübnan ve Suriye topraklarında yaşayan Fenikeliler, denizcilikte başarılı ve ticaretle uğraşan bir Ortadoğu halkıydı. En değerli ihraç ürünleri de kırmızımsı mor renge boyadıkları kumaşlardı. Zaten isimleri de buradan geliyor.

Mezopotamya halkları onlara Kenani diyordu, Yunanlılar ise Phoenicia yani Fenike. Hepsinin anlamı anıydı; bu güzel kırmızımsı mor rengin o dillerdeki karşılığı.

Tyros başta olmak üzere, Fenike kentleri mora boyanmış zarif giysilerin ticaretini yapmanın haricinde, boya üretim merkezlerini Akdeniz çevresinde kurdukları kolonilere taşıdılar.

Arkeologlar, Fenike yerleşmelerinin kalıntıları çevresinde yaptıkları kazılarda, mor renk üretilirken ayıklanan devasa deniz kabuğu yığınlarına rastlıyorlar.

Tarih boyunca asaletin ve aristokrasinin rengi olarak kabul edilen bir renk vardı; Tyrian Moru. Kralların, soyluların, din adamlarının üzerinden hiç eksik olmadı kırmızımsı mor renk.

Peki ama Tyrian moruna bu kadar önem atfedilmesinin nedeni ne olabilir?

Günümüzde kullanılan sentetik boyalar keşfedilmeden önce, bazı renkleri elde etmek son derece meşakkatli bir işti. Özellikle de "Tyrian" ve ya "Sur" moru. Bu kırmızımsı mor renk, kabuklu deniz canlılarından elde ediliyordu.

Bu renkten 28.5 gram elde edebilmek için 250.000 kabuklu deniz hayvanının "toplanması" gerekiyordu. Keşke bunla bitse.

Sonra bütün bu salyangozların tek tek ayıklanması gerekiyordu. Müthiş zaman alan bir iş olsa gerek.

Ve tabi ki kaynatma kısmı. O kadar feci bir koku çıkardı ki. Antik dönemin seyyahları bu leş kokusunu tiksinerek anlatırlar. Denizden şehre yaklaşırken gelen kokudan burunları sızlayarak bahsederler.

Tüm bu zahmetli sürece kim neden katlansın ki diye düşünüyor olabilirsiniz.

Bu zorlu süreç sonunda, Tyrian morunun fiyatı da inanılmaz boyutlara ulaşıyordu. Ağırlığınca altından bile daha değerliydi gramla satılan kırmızımsı mor.

Bir kez Tyrian moru ile boyanmış kumaşın bi daha solmayacağı anlatılırdı. Bu yüzden yüksek bir bedeli ödemeye değdiği söylenirdi.

Sadece çok varlıklıların gücü yetiyordu bu renkle boyanmış kumaşlar almaya. Mısır ve Pers hükümdarları, Roma senatörleri, orta çağ kralları, prensler, kardinaller...

Bu altın yumurtlayan tavuğun başında Fenikeliler vardı. Doğu Akdeniz sahillerine, bugünkü Lübnan ve Suriye topraklarında yaşayan Fenikeliler, denizcilikte başarılı ve ticaretle uğraşan bir Ortadoğu halkıydı. En değerli ihraç ürünleri de kırmızımsı mor renge boyadıkları kumaşlardı. Zaten isimleri de buradan geliyor.

Mezopotamya halkları onlara Kenani diyordu, Yunanlılar ise Phoenicia yani Fenike. Hepsinin anlamı anıydı; bu güzel kırmızımsı mor rengin o dillerdeki karşılığı.

Tyros başta olmak üzere, Fenike kentleri mora boyanmış zarif giysilerin ticaretini yapmanın haricinde, boya üretim merkezlerini Akdeniz çevresinde kurdukları kolonilere taşıdılar.

Arkeologlar, Fenike yerleşmelerinin kalıntıları çevresinde yaptıkları kazılarda, mor renk üretilirken ayıklanan devasa deniz kabuğu yığınlarına rastlıyorlar.


Önce başka canlılardan, balık ve böceklerden de elde edilmeye başlanan bu alımlı renk, sentetik olarak üretiminin mümkün olmasından sonra maddi değerinden çok şey kaybetse de, renklerin içinde zenginliği ve asaleti simgelemeye devam ediyor.


28 Ağustos 2016 Pazar

Chac Mool

Chac Mool Kolomb öncesi sanatında taş heykellere verilen isimdir.

 Meksika ve Guatemala'da sıkça rastlanılır.

Amerika'daki Toltekalar'ın ve Mayalar'ın yağmur Tanrısıdır.

Sırtını yaslayıp oturmuş, dirseklerini yere dayamış, bacaklarını bükmüş bir vaziyette tasvir edilmiştir.

El ve ayak bileklerinde halkalar vardır ve saçları tahıl tanelerinden meydana gelmiş bir demet halindedir.

Karnı üzerinde birleştirdiği ellerinin üzerine bir küp konur.

Bu küpün içerisine; Tanrılara kurban edilen savaş esirlerinin, kölelerin ve suçluların kalpleri konur. 

Castro'yu öldürmenin 1001 yolu

Bugüne kadar yüzden fazla suikast girişimi atlatan Fidel Castro’ya karşı en yaratıcı planları Amerikalılar’ın hazırladığı ortaya çıktı. CIA’nın yayınlanan eski kayıtlarında Castro’yu mafya yardımıyla öldürtmeye çalıştığı açıklanmıştı. Ama Küba’nın eski istihbarat şefi Fabian Escalante, Reuters haber ajansına Amerikan gizli servisinin icraatlarının bununla sınırlı olmadığını öne sürdü.

İşte suikast girişimlerinden sadece birkaçı:

İKİ KEZ HAPLA DENEDİLER: CIA, Castro’yu iki kez hapla zehirlemeye çalıştı. 1961 yılında yardımcı olması için ikna ettikleri devlet görevlisi Juan Orta, son anda vazgeçince plan yarıda kaldı.

ÇİKOLATALI SÜTÜNE ZEHİR: 1963 yılında iki mafya babası, zehirli hapları Aspirin şişesinde ülkeye kaçırdı. Burada garson rolündeki ajan, botulinum toksini içeren zehirli hapları Castro’nun çikolatalı sütüne katacaktı. Ama haplar buzluğun duvarına yapıştı. Garson yerinden oynatmaya çalışırken de parçalandılar.

DENİZALTINDA SUİKAST: Castro dalmayı çok seviyordu. En sevdiği denizaltı mağaralarından birinde, bir istiridyenin içine konan bomba son anda bulundu.

DALGIÇ KIYAFETİNE ZEHİR SÜRDÜLER: Bir keresinde de Castro’nun dalgıç kıyafetine zehir sürüldü.

SAKALLARINI DÖKECEKLERDİ: CIA Castro’yu öldüremediğini görünce bu kez karizmasını sarsmaya çalıştı. Castro’nun BM’de konuşma yapacağı öğrenilince botlarına tüy dökücü toz kondu. Böylece Castro BM’nin önüne çıktığında sakalları dökülecek ve karizması yerle bir olacaktı.

PUROSUNA LSD: Fidel Castro’nun TV’ye vereceği bir röportaj öncesinde purosuna LSD (bir çeşit uyuşturucu) yerleştirildi. Böylece saçmalaması ve rezil olması planlıyordu. Ama bu girişim de son anda fark edildi.


27 Temmuz 2016 Çarşamba

beyzbol efsanesi Ted Williams



Amerikan beyzbol sporunun efsanevi oyuncusu olan Ted Williams'ın ölümü, çocukları arasında kavgası başlattı. Williams'ın kızı, babasının yakılmak istediğini söylerken, oğlu babasının cesedini dondurdu. İddiaya göre, oğul John Henry'nin asıl amacı, babasının DNA'larını satarak zengin olmak.

Boston Red Sox'ın unutulmaz oyuncusu Ted Williams 83 yaşında öldükten sonra cesedinin yakılmasını istediği belirtilirken, oğlu John Henry, babasını Arizona'daki özel bir kuruluşa yollayarak eksi 320 derecede dondurttu. John Henry Williams'ın, tıp biliminin gelişmesiyle babasının yeniden hayata dönebileceğini ya da klonlanması için babasının DNA'sını yüksek fiyatla satabileceğini düşünerek hareket ettiği ifade ediliyor.



Williams'ın kızı Joyce Ferrel Williams, kardeşinin kendisine sormadan babasını
dondurttuğunu ve öldüğünü bile bildirmediğini kaydederek dava açacağını duyurdu. Joyce Ferrel Williams, kardeşini, babasının DNA'sından zengin olmaya çalışmakla suçladı. Williams'ın DNA'larının satışa çıkartılması halinde büyük rağbet göreceği belirtiliyor.

Boston Herald Gazetesi ise, dondurulmayı Ted Williams'ın istemiş olabileceği ihtimalini ortaya attı. Gazetenin haberine göre, Willams bunu oğlu ile planlamış bile olabilirdi. Gazete, adını vermediği bir kaynağın, ‘‘Ted Williams bilime áşıktı. Kararını verdiği her şeyi de yapardı’’ dediğini yazdı. Ancak, Boston Red Sox'ın eski sahibi Heywood Sullivan, ‘‘Ted, kesinlikle yakılmak istiyordu’’ dedi. ABD'nin Florida Eyaleti'nde Ted Williams'ın adını taşıyan bir müze bulunuyor. Müze, Ted Williams'ın ölüm haberi üzerine, ziyaretçi akınına uğradı ve çiçek bahçesine dönüştü.

Ted Williams'ın dondurulmuş cesedi, Alcor şirketinin bu binasında muhafaza ediliyor. Şirket Başkanı Linda Chamberlain, cesetlerin sıvı nitrojen dolu tanklarda saklandığını açıkladı.