28 Ocak 2015 Çarşamba

Beynin Dengesi " Amigdala "

Beynimizin içinde bulunan “amigdala” bölgesi; korku, güven ve sosyal ilişki kurma gibi davranışlardan sorumlu bir bölgedir. Amigdala insanlarda limbik halkanın altında, beyin sapının üzerinde bulunan ve birbirleri ile bağlantılı yapılardan oluşan badem şeklinde bir kütledir. Sağ ve sol olmak üzere iki lobdan oluşmuştur. Bu bölge, çevremizdeki sinyalleri yakalayarak anında neye, nasıl tepki verip-vermeyeceğimizi belirlemede bize yardımcı olur.
Duygu, düşünce ve davranışlarımız; beyinde bir terazi hassaslığında tartılarak ortaya çıkar. Tartının bir kefesinde beyin ön bölgesi diğer kefesinde beyin alt bölgeleri, özellikle amigdala yer alır.

Beyin ön bölgesi, beynin hem giriş hem de çıkış kapısı gibidir. Beyine dışarıdan bir uyarı geldiğinde 5 duyu ile alınan bilgiler beyin ön bölgesinde toplanır. Buradan ilgili birimlerle bilgi alış verişinde bulunarak kendine uygun tepkiyi ortaya koyar.

Örneğin karşılıklı konuşma halinde göz sözü söyleyeni görür, kulak duyar, alınan bilgiler beyin ön bölgesi dahil tüm beyine ulaşır. Beynin uzun süreli bellek bölümüne (hipokampus), beyin ön bölgesinden kayıtlar gönderilir. Limbik sistem içinde yer alan hipokampus’ta saf bellek verileri bulunur. Bu veriler diğer limbik sistem elemanı amigdala’dan duygusal ton özelliğini (şiddetini) alarak beyin ön bölgesine geri gönderilir. Diğer beyin bölgelerinden de konuyla ilgili bilgileri toparlayan beyin ön bölgesi, insan davranışını ortaya koyacak kararı verir ve uygular. İyi durumda olan bir beyin ön bölgesi, mantıklı bir tepki ortaya koyacaktır. Sorun var ise verilen tepki, sorun ölçüsünde “sorunlu” olacaktır. Kısaca, önceden belleğe kayıtlanan bilginin duygusal şiddeti ne derece güçlü olursa olsun, eğer beyin ön bölgesi iyi durumda ise verilen tepkiler mantıklı olacaktır. Beyin ön bölgesi sorunlu ise var olan sorun derecesinde bellekten gelen bilgiler değişik düzeylerde ortaya çıkacaktır.

Limbik sistem; hipokampus, amigdala gibi pek çok önemli yapının ortak olarak adlandırıldığı beyin bölgesidir. Basitçe “duygusal beyin” denebilir. Korku, heyecan gibi duyguların şiddetini ayarlayan amigdala; verilecek tepkinin bedensel kontrolünü sağlayan hipotalamus’a ilgili bilgiler gönderir. Örneğin öfke anında kızarma, terleme, çarpıntı gibi belirtiler; hipotalamus’un beden kontrolü sonucu gerçekleşir. Amigdala duygusal şiddetin ne olacağını belirler. Beyin ön bölgesi, verdiği tepkinin sonucunu hipotalamus’a ayrıca bildirerek amigdala’dan gelen bilginin şiddetini ayarlar. Beyin ön bölgesi sorunlu ise amigdaladan gelen belleğe ait duygusal tepkinin şiddeti, hipotalamus aracılığıyla bedene doğrudan yansıtılır. Panik atakta görülen çarpıntı vb. beden ile ilgili yakınmalar buna iyi bir örnektir.

Beyin ön bölgesi, amigdala’ya bas­kı­la­yı­cı me­saj­lar gön­de­re­rek duy­gu­lar­la de­ğil man­tık­lı yön­den ka­rar ve­ril­me­si­ni sağ­lar. Bu bas­kı or­ta­dan kal­kar­sa amigdala et­kin ha­le ge­lir ve dep­res­yo­n gibi duyguların ağırlıkta olduğu hastalıklara meyil artar.

Kısaca, beyin ön bölgesinin zayıflaması ve amigdalanın güçlenmesi sonucu bozulan beyin dengesi, hipotalamusun amigdala bombardımanı altında kalmasına neden olur. Sürekli hipotalamus hiperaktivitesi yaratacak bu durum, insanlarda gelişen kronik hastalıkların stres etkisiyle oluşumunu açıklar.


25 Ocak 2015 Pazar

Sabit oranlar yasası

Bir bileşiği oluşturan elementlerin kütleleri arasında değişmeyen bir oran vardır. Bu orana ise Sabit Oranlar Kanunu denir. Bu kanun 1799 yılında Joseph Proust tarafından bulundu.
Yaptığı tanımlamaya göre; "Bir element başka bir elementle birleşerek bileşik oluşturduklarında bileşik içindeki elementlerin kütleleri oranı sabittir."
Örneğin; suyun 18 gramında 16 gram oksijen varken geri kalan 2 gramı hidrojendir. 9 gram su alınırsa bunun 8 gramı oksijen ve 1 gramı hidrojendir. Bu oran suyun ne şekilde elde edilmiş olursa olsun kesinlikle değişmez.




Balistik

Fransızca balistique sözcüğünden gelen bir kelime olup, uzaya fırlatılan cisimlerin, özellikle mermilerin gerek bir silahın içindeki gerekse dışındaki devinimlerini ve hedef üzerindeki etkisini inceleyen bilimdir.
Bir başka deyişle, mermilerin itme kuvveti, uçuşu ve çarpma etkisini inceleyen bir bilimdir. 19.yy boyunca silah alanında ortaya çıkan teknik ilerlemeler sonucunda gelişen modern balistik bilimi 3 dala ayrılır:

İç Balistik: Merminin yada fişeğin fişek yatağına sürülmesinden başlayarak, ateşli silahın mekanik yapısını, çalışmasını, patlamanın oluşumu, fişek üzerindeki etkisi ve mermi çekirdeğinin silahı terk etmesine kadar olan devinimleri inceler.

Dış Balistik: Mermi yada mermi çekirdeğinin namluyu terk etmesinden başlayarak hedefe varıncaya kadar devinimlerini inceler.

Etki (Nüfuz) Balistiği: Mermilerin ve patlamayla hız kazanmış parçaların hedefte yaptığı etki ile ilgilenir.

Pisagor' un Matematik Okulu

Ünlü Matematikçi Pisagor yıllar sonra 50 yaşında ve bilgeliğinin doruğundayken Güney İtalya' nın Croton şehrinde  matematik okulunu kurar.
Pisagor öğrencilerini; ahlaki, bilimsel ve beceri sınavlarından geçirip onlara psikolojik testler uygulayarak baskı karşısında tepkilerini ölçüyor ve öğrencilerini bu şekilde seçiyordu. Bütün bu sınavları geçen öğrenciye " Naviciat " ismi veriliyordu. Seçilen öğrenci için 5 yıllık sessiz bir dönem başlıyordu. sevgi yeteneklerini geliştirmek için kendilerini gözlemleyen, giysileri, yemekleri ve uykuları dini bir ritüel gibi yaşayan bu öğrenciler tanrı sevgisini de özenle işliyorlardı benliklerine.
Dünyanın faniliği, hırs ve tamahın zayıflık olduğu öğrencilere anlatılıyordu. Ayrıca Pisagor öğrencilerine 7 telli Heptakord müziği dinletir, 7 gezegeni ve 7 ışığın bileşimini anlatırdı. Bu gizemleri kavrayan öğrenci artık 2. aşamaya geçebilirdi. Bu aşama oldukça önemliydi. Çünkü bizzat Pisagor' un kendisiyle ve kutsal matematikle karşılaşırdı öğrenci.
Öğrencinin 2. aşamaya geçtiği güne " Kutsal gün " denirdi. Ve öğrenci asıl bu günde doğardı. Bu dönemde öğrenciye ilk defa " Kendini Bil " bardağı verilirdi. Bu bardak Pisagor öğretisinin somut bir uzantısıydı. Bu bardağın tam ortasında bir yükselti vardı ve içine sıvı konulduğunda, sıvı yükseltiyi geçtiği anda bardağın dibindeki deliklerden hızla boşalıyordu.
Eğer bu bardaktan su içmek istiyorsanız bardağı yükseltiden çok fazla doldurmamalısınız.
Aç gözlülüğün, hırsın ve tamahın bilge insanın hayatında yeri olmadığını vurgulayan bir bardaktı Kendini bil bardağı.


Gresham Kanunu

Çift para sisteminde ortaya çıkan ve literatüre “kötü paranın iyi parayı kovması” olarak geçen “Gresham Kanunu” iktisat biliminde oldukça söz edilen bir kanundur.

Bu kanunun öncülüğünü 16. yüzyılda İngiltere mali danışmanı olan “Sir Thomas Gresham” yapmıştır. Gresham yasası çift para sistemi uygulayan ülkelerde geçerli olmuştur.

Şöyle ki; piyasada dolaşımda olan paraların madeni değeri dışında birde para değeri bulunmakta. Bu iki parayı altın ve gümüş olarak düşünecek olursak altının madeni ve paralık değeri birbirine eşitken gümüşün madeni değerinin paralık değeri altında kaldığını görürüz. Durum böyle olunca bireyler iyi parayı yastık altına koymayı yani iktisat dilinde söyleyecek olursak iddihar etmeyi seçerken daha az değerli olan parayı ise alışveriş için kullanmaya başlarlar. Yani sonuç olarak değeri düşük dediğimiz çürük para piyasada dolaşırken daha değerli olan altın para yastık altında kalır. Bu durum “kötü paranın iyi parayı kovması” olarak iktisat kanununa geçmiştir. Bu durumu Gresham, Kraliçe Elizabeth’e rapor halinde sunmuş ve gerçekten de halkın tercihlerinin bu yönde olduğunu kanıtlamıştır.



Oksimoron

Karşıt anlam içeren birden çok sözcüklerin cümlede beraber yer aldığı ifade şekli.
Anlamı kuvvetlendirmek için kullanılır. Bazen de edebi sanat yapmak için. Çoğu zamanda bir kavramı eleştirmek veya alay etmek için iki zıt kavram kullanılır.

Örneğin;

  • yaşayan ölüler
  • zorunlu seçmeli ders
  • zalimce şevkat
  • soğuk ateş
  • ateist imam
  • Zalimce şevkat
  • dilsiz vaiz.

Marshall Planı

2. Dünya Savaşından sonra ABD, avrupa ülkelerine yardımda bulunmak ve bu ülkeleri kısa zamanda geliştirip güçlenmelerini sağlamak amacıyla Marshall Planını devreye soktu. Savaş sonrası büyük yıkıma uğrayan Avrupa ülkeleri yıkılan ekonomilerini ancak ABD' nin sağlayacağı makine ve donanımla düzelte bilirlerdi. O dönem ABD Dış İşleri Bakanı olan George Marshall 16 Nisan 1948' de " Avrupa İktisadi İşbirliği " Teşkilatının kurulmasını sağlayarak Marshall Planını başlattı. 2. Dünya savaşında yıkıma uğrayan ülkelere yardım yapılmasını öngören Avrupa Kalkınma Planı Türkiye'ninde içlerinde bulunduğu 16 Avrupa ülkesi arasında 4 Temmuz 1948 yılında imzalandı. Marshall Ekonomik İşbirliği Antlaşmasına göre; ABD yardım verecek, ancak ülkelerin kaynaklarının kullanımını kontrol altına alacaktı.
Bu antlaşma  ABD' nin süper güç olması yolunda attığı en önemli adımlarından birisiydi. Marshall Programı  4 yıllık bir süreyi kapsamaktaydı. (1948-1951) Bu planla kurulan Avrupa Ekonomik İşbirliği bir yönden ABD' ye Avrupa ülkelerinin ekonomik para ve mali politikalarını denetim altına almayı da sağlıyordu.



Büyük Buhran

1929 yılından başlayarak 1939 yılına kadar süren ve bütün dünya' yı etkisi altına alan ekonomik kriz dönemine verilen addır. Milyonlarca insan işsiz kalmıştır. Başlangıcı " Kara Salı " diye adlandırılan 29 Ekim 1929 olarak kabul edilir. Amerikan Borsasının büyük bir düşüş yaşadığı gün.


Türkiye - Yunanistan Nüfus Mübadelesi

Bu mübadele 1923 yılında Lozan Barış Antlaşmasına ek protokol olarak düzenlenmiştir. buna göre; Türkiye ve Yunanistan kendi ülke yurttaşlarını Din esası üzerine göçe zorladı. Göçe tabi olan kişilere "Mübadil" denir. bu mübadele ile 1200.00 Ortodoks Hristiyan Rum anadolu' dan Yunanistan' a, 500.000 Müslüman Türk' de Yunanistan' dan Türkiye ' ye göç etmek zorunda kaldı. Bu mübadele kapsamında Türkiye' den; İstanbul, Gökçeada, Bozcaada' da oturan Rumlar, Yunanistan da ise; sadece Batı Trakya Türkleri muaf tutuldu.
Bu değişimin çok büyük bir bölümü 1923-1924 yılları arasında olmuştur. Mübadele, Türkiye ve Yunanistan için 20 yıl kadar süren ağır bir ekonomik krize neden olmuştur.

23 Ocak 2015 Cuma

Ramsar Sözleşmesi

1971 yılında birçok ülke tarafından imzalanan Ramsar Sözleşmesi sulak alanların korunmasına yönünde atılmış önemli bir adımdır. Tüm sulak alanların korunması ve ekosistemlerin biyolojik çeşitliliğin sürdürülmesi yönünde karara bağlanmış önemli bir sözleşmedir.
168 ülkenin imzaladığı bu sözleşmeyi Türkiye 1993 yılında imzalamıştır. 19' u önemli olmak üzere 250' ye yakın sulak alan bu sözleşme kapsamına alındı. Ramsar, İran' da bir şehirdir. sözleşme İran' da imzalandığı için adını buradan almıştır.

Sarin Gazı

Natonun adlandırmasıyla rumuzu GB olan bir sinir gazıdır.
1938' de Alman Kimyager " Gerhard Schrader" tarafından bulunmuştur.
Aşırı zehirli bir gazdır. Vücuttaki sinir sisteminin dengesini bozarak felç meydana getirir.
Küçücük bir damlası bile insanı öldürmeye yeter.
1991 yılında Birleşmiş Milletler tarafından Kitle imha silahları kategorisine alınmıştır.
Bu gazın üretimi ve depolanması 1993 yılında Kimyasal silahlar konvensiyonu tarafından yasaklanmıştır.
Renksiz bir sıvıdır. Buharı da renksizdir. Son derece etkili ve öldürücü bir gazdır.


Agent Orange

Agent Orange ( Portakal gazı ) ilk olarak 7 Şubat 1967 yılında ABD ordusu tarafından kullanılmaya başlanmıştır. Vietnam savaşı sırasında kullanılmış ve savaş dönemi boyunca 20 milyon galona yakın sprey edilmiştir. Bu zehirli gaz maddesi, asetik asit olarak da adlandırılmaktadır. Etkisi oldukça tehlikeli olan madde, kas ve vücut bozukluklarına sebebiyet vermektedir. Özelikle hamile kadınları etkileyen gaz, bebeklerde anormal sorunlara yol açmaktadır. Hatta bu madde, ABD’’de birçok bebeğin doğuştan sakat doğmasına ve yetişkinlerinde ölmesine neden olmuştur.
Agent Orange rengi, isminden anlaşıldığı gibi sarı ya da turuncu değildir. Bu rengi, kutusundaki turuncu işaretlerden almaktadır. Rengi beyaz renginden oluşmuş ve insana verdiği zararın yanı sıra doğaya da olumsuz etkileri bulunmaktadır. Gaz bombası, özellikle kanser hastalığına zemin oluşturmaktadır. Lösemi, solunum zorluğu, körlük, yumuşak doku sarkması, sinirsel hastalıklara neden olmakta ve sinir sistemi dokularını deforme etmektedir. Biber gazından daha fazla olumsuz etkiye davetiye çıkartan madde, diğer ülkelerde yasak edilmiş ve hatta bulundurmak bile suç kabul edilmiştir.
Portakal gazının çok yakıcı etkisi vardır. Temas esnasında geçici felç ve görme bozukluklara neden olabilmektedir. Gözleri yaşartan gaz, Dioxin maddesi etrafa bıraktığından oldukça tehlikeli ve zarar vericidir. Vücuda girdiği anda hemen yayılma özelliği, özellikle karaciğer, prostat, cilt kanserlerine neden olabilmektedir. Burun kanamasına sebep olan gaz, astım hastalığını tetikliyor ve kişinin hayati fonksiyonlarının yitirmesine neden oluyor.
Doğada yok olmayan ve solunduğunda rahimde biriken bu zehir nedeniyle en az 400 bin kişi hayatını kaybetti. 1 milyon çocuk sakat dünyaya geldi. Toplam 3 milyon insanın bu madde nedeniyle zarar gördüğü hesaplanıyor. Hala bu bölgelerde topraktaki zehirli madde seviyesi “kabul edilebilir” miktarın 400 katı… Ülkede en yüksek kanser oranı da bu bölgede.


Janus & Roman God

Janus, bir yüzü sağa, bir yüzü sola bakan iki yüzlü Roma tanrısıdır.

Bu tanrının resmine Roma paralarında rastlanır. Janus'a ait olan bu resimde yüzlerden biri kentten içeri girenlere, öteki ise kentten çıkanlara bakar. Böylece kent güvenlik içinde yaşamasını sürdürür.
Batı dillerinde ocak ayını anlatan January, Janvier, Januar gibi sözcükler Janus'tan gelir. Bunun nedeni Ocak ayının bir yönüyle geçen yıla, bir başka yönüyle de gelecek yıla bakmasıdır.

Bu iki yüzlülük hakkında çeşitli çıkarımlar/yorumlar var. Bunlar;

  • İki yüzünden birinin kente girenlere, diğer yüzünün ise kentten çıkanlara baktığı söylenir. Bu düşünceden dolayı kentin güvenliğini sağlayan eşik (kapı) tanrısı olarak da bilinir.
  • Çok keskin bir seziş ve görüş yeteneğine sahip olduğu düşünülür. Hem geçmişi hem geleceği görebilmesiyle bilinen Janus, aradaki değişimi de görebilmektedir.
  • Son olarak bu ikiyüzlülüğü insanlara da benzetenler var. Bu görüşten hareketle insanların iki yüzü vardır. Bir yüzü iyi, diğer yüzü ise kötülüğü temsil etmektedir. Aslında insanların ikiyüzlülüğünü anlatmak adına hiç de fena bir örnek değildir.



Dalit

Dalit kelimesi, Hindistan' da " dokunulmazlar " anlamına geliyor. Dalitlere dokunulmazlar denilmesinin sebebi, tuvaletlerin elle temizlenmesi, ölülerin gömülme işlemi, hayvanların bakımı gibi diğer kast sistemindeki Hinduların iğrendiği işleri yapmalarındandır.
Bu sebeplerden dolayı dokunulmayacak kadar pis olarak görülürler ve sıradan insanmış gibi karşılanmazlar. Dalitlerin küçük çocukları okullarda eğitim alamaz ve yetişkin bireyleri diğer sınıflardan biriyle evlenemez. Hindistan' ın çoğu bölgesinde Dalitler, üst sınıflarda yer alan kişilerle karşılaşmalarını önlemek için engelleyici alanlara kapatıldılar. Bazı yerlerde gündüz sokakta dolaşmaları bile yasaklandı. Dalitlerin gölgelerinin bile üst sınıflardaki kişilerin üzerine düşmesi kirlenme sayılırdı.
Bu kast sistemi, Hindistan' ın bağımsızlığından sonra (1947) kaldırıldı. Fakat ülkenin birçok kırsal bölgesinde halen uygulanıyor. Dokunulmazlara karşı bu tavır, Batıdaki ırkçılıktan 100 kat daha kötüdür. Buna rağmen çoğu yönetici, parti ve örgütler Kast sistemini destekler.
Hindistan' da 3000 yıldan beri süren bu Kast Sisteminde yer alan sınıflar;

  1. Brahmanlar
  2. Kşatriyalar
  3. Vaikyalar
  4. Sudralar
  5. Dalitler ( aslında sistemin dışına itilen sınıf )





Cam Tavan Sendromu

“Bir Şeyin imkânsız olduğuna inanırsanız, aklınız bunun neden imkânsız olduğunu size ispatlamak üzere çalışmaya başlar. Ama bir şeyi yapabileceğinize inandığınızda, gerçekten inandığınızda, aklınız yapmak üzere çözümler bulma konusunda size yardım etmek için çalışmaya başlar” Dr. David J. Schwartz

Bilim adamları pirelerin farklı yükseklikte zıplaya bildiklerini görürler. Birkaçını toplayıp 30 cm yüksekliğindeki bir cam fanusun içine koyarlar. Metal zemin ısıtılır. Sıcaktan rahatsız olan pireler zıplayarak kaçmaya çalışırlar ama başlarını tavandaki cama çarparak düşerler. Zemin de sıcak olduğu için tekrar zıplarlar, tekrar başlarını cama vururlar. Pireler camın ne olduğunu bilmediklerinden, kendilerini neyin engellediğini anlamakta zorluk çekerler. Defalarca kafalarını cama vuran pireler sonunda o zeminde 30 santimden fazla zıpla(ya)mamayı öğrenirler.
Artık hepsinin 30 cm zıpladığı görülünce deneyin ikinci aşamasına geçilir ve tavandaki cam kaldırılır. Zemin tekrar ısıtılır. Tüm pireler eşit yükseklikte, 30 cm zıplarlar!
Üzerlerinde cam engeli yoktur, daha yükseğe zıplama imkânları vardır ama buna hiç cesaret edemezler. Kafalarını cama vura vura öğrendikleri bu sınırlayıcı 'hayat dersi'ne sadık halde yaşarlar. Pirelerin isterlerse kaçma imkânları vardır ama kaçamazlar. Çünkü engel artık zihinlerindedir. Onları sınırlayan dış engel (cam) kalkmıştır ama kafalarındaki iç engel ( burada 30cm'den fazla zıplanamaz inancı ) varlığını sürdürmektedir.
Bu deney canlıların neyi başaramayacaklarını nasıl öğrendiklerini göstermektedir. Bu pirelerin yaşadıklarına 'cam tavan sendromu' denir.

Subliminal mesaj

Kişinin bilinçaltına gönderilen gizli mesaj olarak tanımlayabiliriz. bilincimiz biz farkında olmadan sesleri, görüntüleri, olayları bilinçaltına kaydeder. Ve farkında olmadan bilinçaltımıza ulaşan bu veriler davranışlarımızın yönlendirilmesinde önemli rol oynar.
Gözde bilimsel olarak isimlendirilen " Fovea Hareketleri " bulunuyor. Bu hareketler sayesinde göz devamlı çevremizi tarıyor ve aldığı bilgileri bilinçaltına atıyor. Fakat biz bilinçaltımıza gönderilen bu verilerin çok azını hatırlıyoruz. Buradaki önemli nokta; bilinçaltına gönderilen bu verilerin karar verme yada karar alma aşamasında fikirlerimizi ve davranışlarımızı direk olarak etkilemesi.

Bilinçaltı mesajları 3 şekilde bilince gönderilir;

  1. işitsel subliminal mesajlar
  2. görsel subliminal mesajlar
  3. etkilenme dereceleri
İnsan beyni gün içerisinde birçok mesaja maruz kalır ve bunları unutur. 3 tür mesajı ise hiç unutmaz ve bu mesajlar insanın bilinçaltına yerleşir. Bu mesajlar; Dehşet, Seks, Ölüm.
Bilinçaltı reklamlarında en çok 2 nokta üzerine vurgu yapılmaktadır: " ölüm " ve " seks "
Nedeni ise; bilinçaltının Doğum-Ölüm akretiplerine ( ilk örneklerine ) çok daha fazla duyarlı olması. Bu sebeple subliminal mesajlar içeren reklamlar ve filmler birçok ülkede yasaklanmıştır.

Sakrament

Sakrament, Hıristiyanlık'ta tanrının aktif olarak yer aldığına inanılan kutsal ayinlere verilen addır. Hıristiyanlık inancına göre sakrament tanrının kutsamasını, merhametini, lütfunu iştirak eden inananlara ulaştıran veya görünmeyen gerçekliği temsil eden görünen semboldür.
Katolik ve Ortodoks Hıristiyanlarda 7 sakrament vardır, Protestanlarda 2.

  1. Vaftiz: Hristiyanlığın kabulünün ikrarı.
  2. Evharistya (Kinonia - komünyon): Ekmek ve şarap ayini.
  3. Krizmasyon: Elçisel kilise geleneği, Kutsal Ruh ile güçlendirme.
  4. Tövbe ve Günah İtirafı: Ruhani kişiye, işlenmiş olduğu günahı itiraf etme, tövbe etmek.
  5. Yağ sürme: Hasta yağı ve ölüm halindekileri kutsama.
  6. Ruhbanlık: Rahiplik, Tanrı'ya ve kilise topluluğuna hizmet etmek için kendini adamış kişiler, ruhani görevliler.

      7.Evlilik: Evlilik antlaşması.





Antioksidan

Vücudumuz oksijen kullandığında meydana gelen atık maddelere serbest radikaller denir. bu maddeler yüksek oranda tahrip edici özelliğe sahiptir. temas ettikleri moleküllerin yapısını bozar. Antioksidan bu zararlı maddeleri engelleyen bir kalkandır. Vücutta doğal olarak oluştuğu gibi besinlerden de elde edilir. A, C, E vitaminleri bilinen en iyi antioksidanlardır. Üzüm çekirdeği en güçlü antioksidan kaynağıdır. Yeşil çay, Çilek, Yaban mersini, Soğan, Sarımsak, Brokoli, domates, Semiz otu antioksidan içeren besinlerden birkaçıdır.
    

Brics Ülkeleri

BRICS terimi, Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika'nın ekonomilerini kastetmek için kullanılır. BRICS, bu ülkelerin İngilizce isimlerinin baş harflerinden oluşur
(Brasil, Russia, India, China, South Africa).
Bu ülkeler, küresel finans sisteminde daha etkin rol oynamak için bir uluslararası para fonu, bir de yardım fonu kurma kararı aldı.
BRICS ülkeleri hızlı bir gelişim içerisindedirler ve 2050 dünyasında önemli konumlarda olacağı öngörülmektedir.
İlk kez 2013'te açıklanan ve Yeni Kalkınma Bankası adı verilen kurum, Dünya Bankası'na benzer bir yapıda olacak ve ülkelerdeki altyapı projelerine düşük maliyetli finansman sağlayacak.


Çigong

QiGong (Çigong) veya Çikung belirli fiziksel hareketleri veya hayalle birleştirilen nefes tekniklerini kullanarak bedenin enerji dengesini düzenleyen Çin tıbbının ve savaş sanatlarının bir parçası olan Çin kaynaklı biyoenerjetik/enerjetik egzersizlerin genel adıdır.
Vücut için oldukça faydalıdır ve Alternatif tıp uygulamalarının arasında yer almaktadır. Kelime, yaşam enerjisi anlamına gelen Çi ile çalışma ve inceleme anlamına gelen etkinlik yani Gong (ya da Kung) kelimesinin bir araya gelmesinden türetilmiştir.
Çigong iyileştirme egzersizleri, nefes teknikleri, meditasyon ve masajdan oluşur. Bunların hepsi de Çi'yi vücutta toplamayı hedefler. Ancak Çigong yapmanın püf noktası zihninizdeki tüm zararlı düşüncelerden kurtulmak olacaktır. Zihin ve beden bütünlüğü çok önemlidir, zira sağlam kafa sağlam vücutta bulunduğu gibi bunun tam tersi de geçerlidir.
Tıpkı akapunktur gibi pek çok rahatsızlığa karşı alternatif tıp yöntemi olarak kullanılmaktadır. Akapunktur da meridyen denilen Çi' nin dolaşım kanallarına iğneyle manipüle yapılırken Çigong da iğne kullanmaksızın bir takım bedensel duruşlar ve nefes teknikleriyle tedavi gerçekleştirilir.
Her iki teknikte Çi' nin bedende yeterince bulunması ve serbestçe akması hedeflenir.

Çi =          yaşam enerjisi
gong =      çalışma, incelme

Çin düşüncesine göre; "Çi" evrenin temel yaşamsal enerjisidir. Havada, suda, güneş ışığında mevcuttur. Fakat en çok havadan alındığına inanılır. Çünkü vücut havayı her şeyden daha çok kullanır. Çi, vücutta meridyen adı verilen kanallar yoluyla dolaşır. 12 asıl organa karşılık gelen 12 temel meridyen vardır. Bu organlar; akciğer, kalın bağırsak, karın, dalak, kalp, ince bağırsak, idrar torbası, böbrek, Karaciğer, safra kesesi, kalp zarı. Her organ birbirleriyle ve duygularla etkileşim halindedir. Çiçong sistemi ve teknikleri, meridyenler boyunca enerji dengesini ve akışını geliştirmek ve miktarını arttırmak içindir.


Naga Maya Dili & Naacal Tabletleri

Efsanevi batık kıta Mu'nun milletlerinin kullandığı iddia edilen, bilinen en eski antik dildir. bu dili ilk kez dünyaya tanıtan ve bu dile ismini veren kişi James Churchward, Naacal tabletlerini okuyarak bu dili öğrenmiş ve bunun hakkında pek çok kitap yazmıştır. ayrıca Naga-maya dili özünde hiyeroglif tabanlı bir alfabeye sahiptir.
Naga-Maya dili Hindistan'daki arkaik Sanskritçe olarak bilinen en ilkel Hint dilinden daha eskidir. Churchward Batı Tibet'teki bu mabedin -baş rahip Naga-Maya dilini bilmektedir.- baş rahibinden bu ölü dili iki yıllık bir çalışma sonunda öğrenir ve rahibin de yardımı ile bu tabletlerde yazılanları çözer. Burada yazılanlara göre; bu yazılar 15.000 yıl önce yazılmış olup Hindistan'a Mu'nun bilim rahipleri dedikleri "Naakaller" tarafından getirilmiş tabletlerdir.
Rishi'nin Churchward'a binlerce yıldır sır olarak saklanan tabletleri niçin gösterdiği bilinmiyor. Ancak kendisi de bir inisiye olan Rishi'nin başka kanallardan da olsa Ezoterik doktrini bünyesinde yaşatan bir diğer kardeşlik örgütüne üye olan Churchward'ı kendisine yakın bulduğu ve bazı sırların Batı dünyasına açıklanması zamanının geldiğine inandığı tahmin ediliyor.
Naacal Tabletleri Mu Uygarlığına ait günümüzden yaklaşık 15.000 yıl önce yazıldıkları ispat edilen taş tabletlerdir. Tabletleri yazan ve uygarlıklarını anlatan rahip Naacaller birgün bu sonla karşılaşacaklarını ve gelecek kuşaklara bu bilgilerin kalmasını istiyorlardı. James Churcward 50 yılı aşkın bir zaman içerisinde tüm dünyayı dolaşarak Mu ile ilgili pek çok belge elde etmiştir. Tibet'teki bir mabedin baş rahibi Rishi tarafından kendisine verilen bu tabletler en önemli bilimsel kanıtlardır.




Fundamentalist

Radikal, Kökten dincilik.
Genellikle dini esaslı kaidelere katı bir biçimde bağlı olan ve diğer görüşlere karşı toleranssız, Laiklik karşıtı dini hareket ve bakış açısı.
19. y.y. ın sonlarında Avrupa' da ortaya çıkmış, Hristiyan inancına dair dini esasların temel alınmasını, nihai otoritenin İncil kabul edilmesini savunan kavram ve dahi akım.
Fundamentalizm bu anlamıyla temellerine dönüşü, özüne dönüşü temsil etmekte ve dinde reform yapılamayacağını, kutsal kitapta ne yazıyorsa olduğu gibi ilk anlamıyla kabul edilmesi gerektiğini savunur, yenilikçi ve yorum bakımından farklılıkları reddeder niteliktedir.
Köktendincilik toplumda, bu yozlaşmaya karşı tepki olarak ortaya çıkmıştır. Ahlakî çöküntünün giderilebilmesi için dinin etkinliğinin artması gerektiği savunulmaya başlanmıştır.
İkinci neden sömürgecilik ve sömürgecilik sonrası dönemdir. Sömürgeci devletlerin sömürge ülkelerde kendi kültürlerini yaymaya çalışmaları ve yerli kültürleri baskı altına almaları hatta onları aşağılamaları sömürge sonrası dönemde, Batılı kültürlere olan bağlılığının azalmasına ve Batılı fikirlere karşı toplumda büyük bir direnç oluşmasına neden olmuştur. Ayrıca 70’lerden sonra sosyalizmin zayıflamasıyla birlikte emperyalizm karşıtlığı da kökten dincilik ile birlikte yükselmeye başlamıştır.
Köktendinciliğin en önemli karakteristik özelliği din ve siyaset arasındaki ayrımı reddetmesidir. Ancak 20. yüzyılda dinin siyaset üzerindeki etkisi liberal kültürün yayılması ve Sekülerizmin gelişmesiyle birlikte iyice sınırlandırılmıştır. Sekülerizm dini yok etmeyi amaçlamamıştır; fakat dine uygun bir alan ve görev vermeye, sonuç olarak dini siyasetten uzaklaştırmaya çalışmıştır. Kamu ve özel ayrımını keskin bir şekilde savunan liberalizm ise bireysel özgürlüğü garanti altına almaya çalışırken bir anlamda dini de özelleştirmiştir. Oysa köktendincilik kamusal – özel ayrımını reddetmektedir. Toplumda birleştirici unsur olarak dini yerleştirir ve bireylere bir aitlik duygusu kazandırmayı amaçlar. Öyle ki kişi toplumdan ayrı tutulduğu zaman bir eksiklik hissetmelidir. Dini kişisel bir mesele haline getirmek toplumsal yozlaşmayı beraberinde getirir. Bireylerin toplumun yararını gözetmeden hareket etmeye başlamasına neden olur ve bu da hırs, suç ve ahlaksızlığa yol açar. Yeni bir dünya için mevcut yapılar, dinî ilkeler üzerine inşa edilen; hukuk, siyaset, toplum, kültür ve ekonomiyi barındıran kapsamlı bir sistem ile yer değiştirmelidir.

21 Ocak 2015 Çarşamba

Joseph Kittinger

Dünyanın en uzun serbest düşüşünü gerçekleştiren Amerikalı albay.

16 ağustos 1960'da 31,332 metreye kadar Helyum dolu balonla yükselip atlayan, bu uçuş ve atlayışla;
-açık sepetle en yüksek rakımlı balon uçuşu
-en uzun serbest düşüş
-koruyucu bir zırh olmadan bi insanın ulaştığı en yüksek hız
-en uzun süreli paraşüt atlayışı
rekorlarını kıran pilot.

Kittinger' in atlayışı Soğuk savaşla bağlantılıdır. O dönemlerde uzaya çıkmak için ABD ve Rusya arasında büyük bir mücadele vardı. Kittenger' in atlayışıyla ABD atmosfer hakkında bilgi edinmiş oldu. İlk denemeyi ABD yapmış olsa da 1 sene sonra SSCB uzaya ilk insanı " Yuri Gagarin' i "göndermiştir. Kittenger' in rekorları 2012 yılında Felix Baumgartner tarafından kırılmış ve Kittenger Felix' e atlayış konusunda büyük yardım göstermiştir. Ayrıca, " En uzun süre serbest düşüş rekoru " halen Kittenger' in elindedir.
Kittenger, sağlıklı bir şekilde yere iner inmez sigarasından bir fırt çekmiş ve deneyimini şöyle anlatmıştır; " İnanılmaz bir hızla bir şey beni çekiyordu.. düşerken havayla bir direnç oluşur fakat havanın olmadığı bir yerde bu çok tuhaf.. atmosfere girince düştüğümü daha iyi anladım, büyük bir rahatlamaydı."



Scarab Böceği

Eski Mısır'da Yaratıcı'nın sembolüdür.

En yaygın sembollerden biridir. Mumyanın kalbine konulan kutsal böcek.

Kral II.Seti'nin katibi olan Anana,harika resimlerle dolu papirüslerden birinde, Mısırlıların Scarab' ı, Yaratıcı Tanrı' nın sembolü seçmelerinin nedenini şöyle açıklıyor:
Scarab (Bok böceği ) yumurtalarını dışkı içerisine yerleştirir ve o dışkıyı yuvarlaya yuvarlaya top haline getirir. Bu meydana gelen topu Mısırlılar Güneş kursu ile ilişkilendirmiş, bu topun yuvarlanarak oluşma sürecini güneşin gökyüzündeki hareketine benzetmişler ve güneşin bu hareketi sağlayan gücü bok böceğine atfetmişlerdir. Çünkü bok böceğinin yumurtalarını içerisine yerleştirdiği dışkı topunu kuma gömmesi nedeniyle yavruların nerden geldikleri belli olmaksızın ortaya çıkmaları kendiliğinden varolma yani yaratılış ile de ilişkilendirilmiştir. Bu durum güneşin sabah doğuda yeniden ortaya çıkışına benzetilmiş ve bunu simgeleyen, yani Güneş kursunu sabah doğudan taşıyarak getiren tanrı Khepri'nin sembolü olmuştur. Khepri'nin adı hiyeroglif olarak scarab'dır ve scarab başlı tanrı olarak bilinmiş ve resmedilmiştir.

Eski Mısır'ın bu kutsal böceği, günümüz dünyasının bile en geçerli tılsımlarından biridir. Mısırlılar onu yaratılış,  üreme, bilgelik, yeniden doğuş, ölümsüzlük ve yenilenmeyle özdeşleştirmişlerdir. Bokböceği tılsımı hemen hemen dört bin yıllık bir faal yaşam süresi gösteren ve dünyadaki tılsımların içinde en uzun bir geçmişe sahip olanıdır.



Jan Dark

Jeanne d'Arc, Yüzyıl Savaşları boyunca İngiltere'ye karşı durmadan Fransa'ya yardım eden ve daha sonradan Fransa'nın dört bir yanında nam salmış bir Fransız Katolik azizesidir.
12 yaşındayken St. Catherine, St. Margearet ve St. Micheal'in ruhları ile önsezi ile iletişime geçmeye başladığı söylenir. Savaşlarda Fransız ordusuna katılmış ve İngilizlere karşı savaşmıştır. Daha sonra onu esir alan İngilizler onun erkek giysileri giyip savaşan ve gaipten sesler duyan bir kâfir olduğunu öne sürerek onu henüz 19 yaşındayken yakarak öldürme kararı almışlardır. Ölümünden beş yüzyıl sonra azize ilan edilmiştir.
Ölmeden önce ve öldükten sonra adını korumak için görülmüş tüm mahkeme kayıtları bugün Fransa Millî Kütüphanesi'nde saklanmaktadır. Yaşadığı tarihteki diğer kişiler ile kıyaslandığında, hakkında en çok şey bilinen kişilerden biridir. Jan Dark bugün Fransa'nın en önemli azizelerinden ve kutsal ikonlarındandır.
  Fransa’nın yüzyıllar boyunca sembolü, ülkeyi kurtarmak için Tanrı tarafından görevlendirilmiş güzel çoban Jeanne d’Arc efsanesinin, geçmişte İngilizler karşısında zor durumda bulunan Fransız sarayı tarafından uydurulmuş bir "psikolojik silah" olduğu ileri sürüldü.
      Konuyu 10 yılı aşkın süredir araştıran ve "L’affaire Jeanne d’Arc" (Jan Dark Davası) adlı eserin yazarları gazeteci Marcel Gay ve Roger Senzig, Fransız kahramanın isminin dahi bir "sapkınlık" olduğunu belirterek, Jeanne d’Arc’ın asıl isminin Jeanne d’Orleans olduğunu iddia ettiler.
      Jeanne’ın bilinen 19 mektubundan, sadece 3’ü kendi imzalı olan 5 tanesini inceleyen yazarlar, bu mektuplardan hiçbirinde Jeanne’ın kendisine d’Arc demediğini gördüler.

Otto Heinrich Warburg

Alman fizyolog, tıp doktoru ve Nobel ödülü sahibi.
21.yüzyılın önde gelen biyokimyacılarından birisi olarak kabul edilir. 1931 yılında Nobel Fizyoloji veya Tıp Ödülü'nü kazandı.
Kanserin asidik, oksijeni az ortamlarda varlığını sürdürdüğünü, bol oksijenli ortamlarda ise yaşayamayacağını ispatlayarak Nobel ödülünü kazandı.
“Kanserin tek ve nihai temel nedeni oksijensiz yaşamdır, yani ‘anaerobiosis’tir. Normal hücreler oksijene gereksinme duyarlar, oysa kanser hücreleri oksijensiz yaşayabilir.” 
Kanser hücrelerinin çok hızlı üremeleri, çok yüksek miktarda glikoz kullanımını gerektiriyor ve glikozu laktik aside dönüştürüyor. Laktik asit ise bir artık ürün ve bedeni yoran bir madde, asit/baz oranında veya pH düzeyinde bir dengesizliğe neden oluyor. Bedenin asitlilik derecesi yükseldikçe, hücrelerin oksijen kullanmaları daha da zorlaşıyor. Ve kanserli tümörler, sağlıklı insan hücrelerine oranla tam 10 kez daha fazla laktik asit içerebiliyor.Yine aynı oksijen yetersizliği teorisine göre kanser hücreleri, oksijenden zengin bir ortamda varlıklarını sürdüremediğinden, yeterli oksijen sağlanırsa, bu cinnet halindeki glikoz fermantasyonun durduğu,tümör dokusunun beslenmesinin bozulduğu ve tümör hücrelerinin öldüğü tespit edilmiştir.
Son yüzyılda kanser oranlarındaki müthiş artışın olası bir nedeni, Dr. Warburg’un teorisine göre, kent havasında gittikçe düşen oksijen ve yükselen karbonmonoksit düzeyi olabilir. Karbonmonoksidin (CO) hemoglobin’e (hücrelere oksijeni taşıyan madde) olan yakınlığı, oksijeninkinden daha fazla. Bu yüzden de içimize karbondioksit çektiğimizde, hemoglobinimiz daha çok CO ve daha az oksijenle bağlanıyor. Yine aynı oksijen yetersizliği teorisine göre kanser hücreleri, oksijenden zengin bir ortamda varlıklarını sürdüremiyor. Bu yüzden de, eğer yeterli oksijen sağlanırsa, bu cinnet halindeki glikoz fermantasyonu duruyor.
İnsanlar, birçok nedenden dolayı oksijen yetersizliği çekebiliyor, örneğin uzun süre hava kirliliğine maruz kalma, canlılıklarını yitirmiş gıdalar (fazla pişirilmiş, işlem görmüş, konserve gıdalarda oksijen tükenmiştir), derin nefes alamamak ve yetersiz egzersiz gibi.

2 Nobel Ödülü Aldığı Bilimsel Çalışması; ‘Kanserin Temel Nedeni Oksijensizliktir’,

Neturei Karta

Kendilerine Kudüs’ün bekçileri diyen ve İsrail'in yıkılmasını isteyen Neturei Karta Tarikatı.
Siyonizm karşıtı bir Ortodoks Yahudi cemaatidir.
Mesih gelmeden kurulmuş olan İsrail Devleti'nin geçerli bir devlet olamayacağını savunurlar. Bu nedenle cemaatin üyeleri her türlü resmi yazışmalarını İsrail Devleti ile değil Ürdün Krallığı ile yapmaktadır.
Yahudi soykırımının da siyonistler tarafından İsrail Devleti'nin kurulması maksadıyla kullanıldığını iddia etmektedirler.
Tevrat'a inanmakla beraber Siyonizme inanmamaktadırlar. Siyonizmin Musevi dinine ters olduğu ve İsrail'in bir an önce Filistin'i işgal etmeyi bırakması gerektiği şeklindeki görüşlerini kutsal kitap Talmud'dan ayetleri kanıt göstererek desteklemeye çalışmaktadırlar.
Kudüs'te halen İsrail'i tanımayan cemaate bağlı 500 Naturei Karta ailesi yaşamaktadır. Örgütün kurucusu ise Moşe Hirsch'tir.
Neturei Karta Tarikatı üyeleri askere gitmiyorlar, devletten para almıyorlar, kimlik bile kullanmıyorlar.
Siyonizmi lanetleyip, İran ile dostlar. Aşırı dindarlardan oluşan bir tarikat.

"Tüm dünya bilmelidir ki, İsrail adını kullanan Siyonist hareketin Yahudi halkı adına konuşmaya hakkı yoktur!" 



Piktogram & İdeogram

Piktogram:

Herhangi bir nesne, mekan, kavram, işaret ve işleyişin resmedilerek sembol haline getirilmesine piktogram adı verilmektedir. Sembollerle kullanılan bir yazı sistemi de mevcuttur. Bu türdeki yazı sistemine ise piktografi ismi verilmektedir. Pikrografiyle yapılan anlatım biçimleri grafik şeklinde kullanılmaktadır ve bu sistemin temeli çivi yazısına benzemektedir. Öyle ki, hiyeroglifler ve çivi yazılarında priktogramlar yer almaktadır.
İşaretlerin en temel özelliği, evrensel nitelikler taşımasıdır. Yaş ve kültür grupları her ne olursa olsun, bu işaretleri rahatlıkla anlamalıdır. Ne olursa olsun tabular kullanılmaz. Yalın halde olan grafiksel çizimler ya da semboller, olmazsa olmazdır. Tasarımı ise, illüstrasyon türünde özel bir şekilde olmalıdır. Uluslar arası anlamlar taşıması için, her ülkede aynı renkte ve şekilde olması gereklidir. Tasarlanan semboller estetik açıdan kaliteli olmalıdır ve tek renk basılsa bile anlaşılır olabilmelidir.


İdeogram:

Yazıda kelimenin harfleri gösterilmeden doğrudan doğruya fikri ifade eden işaret olarak tanımlanmaktadır. Fikir,kelime ve cümleleri bir tek işaret ile anlatmaya yarar bu sembollerdir.
Örnek olarak sms veya msn de kullandığımız gülücük işareti bu kategoriye girer. Duygu ve düşünceleri işaret eder.


Max and Moritz

Alman çocuk masalı.
Max ve Moritz adında 2 yaramaz çocuğun yaşadıkları, çevredeki insanlara yaptıkları eşek şakalarını ve insanları canından bezdirmelerini anlatır. Misal; bir gün komşunun tavuklarını çalarlar, başka bir gün bir adamım piposuna barut koyarlar, un çuvallarını keserler vs.
bu hikayenin vurucu yanı sonda saklı. Bu 2 çocuk bir gün yine değirmende bir dümen çevirirken bunları değirmenci yakalar ve bir çuvala koyar. Değirmenci çuvala koyduğu çocukları değirmen taşının altına atıp ezerek una çeviriyor. Sonra una çevirdiği çocukları ördeklere yem diye veriyor. Bunu duyan komşuları ise sevinip ohh diyor ve masal bu şekilde bitiyor :)
Çocuklar masalda sevimli hikayeler sonlar beklerken bu masalın sonu vahşetle bitiyor :)



Babuna Olayı

Cevat Babuna' nın oğlu,beyin cerrahı. Adnan Oktar' ın kankası.
Lösemi olduğu iddiasıyla hakkında başlattığı "kemik iliği kampanyası" nedeniyle "gen yapımızı Türkiye dışına çıkarıyor" suçlamasında bulunulan beyin cerrahı.
Bu ilik bağışı kampanyasında 160 bin kişiden ilik örneği alınmasının ardından bu ilik ve kan örneklerinin ABD' ye gönderildiği iddiası gündeme geldi. Dönemin Sağlık Bakanı Osman Durmuş tarafından hakkında soruşturma başlatıldı. Ayrıca toplanan milyonlarca yardım parası da nerede kullanıldı kime gitti bir meçhul durum olarak kaldı. gerçekteki hastalığı KLL Richter sendromuydu ve kemik iliği yapılmasını gerektiren bir hastalık değildi. Zaten daha sonra ABD' de ilaç tedavisi görerek iyileşmiştir.





auto da fe ( Ateşe atma, Yakma )

Engizisyon mahkemeleri tarafından verilen cezanın halkın önünde gerçekleştirilmesidir. inancın göstergesi olarak kabul edilirdi.
Kilisenin düşüncelerine aykırı şeyler düşünen herkes bu şekilde cezalandırılırdı ve Katolik orucunun ilk pazar günü törenmişcesine kutlanır, engizisyonun cezalı olarak gördüğü kişiler yakılırdı.
Orta çağ İspanyası ve Portekiz gibi Katolik ülkelerin geçmişlerinde yaşanmış olaydır.


Hegel Diyalektiği

Bu düşünce, Her şeyin zıddıyla var olduğunu irdeler. Bir Tez, bir Anti tez ve bunların birleşiminden Sentez doğar. Doğada ilerleme bu şekilde olur.
Hegel Diyalektiğine göre; İnsan kontrolünde (toplum yönetimi) iki zıt güç olmalıdır; Tez, Antitez. Bu iki zıt gücün çarpışmasından (ve sonunda uzlaşmasından) ilerleme sağlanır ve yeni bir güç doğar. (Tez + Antitez = Sentez). Bu sentez daha sonra yine tez olur ve karşısına yine bir anti-tez çıkarılarak yeni bir sentez oluştururlar. Bu böylece devam eder.

problemi yarat, tepki gelsin, sonra çözüm sun.

20 Ocak 2015 Salı

Melatonin

Beyinde mercimek tanesi büyüklüğünde olan Epifiz ( pineal bez ) bezinden salgılanır.
Vücudun doğal olarak ürettiği bir hormondur. Vücuttaki seviyesi geceleri artar ve gündüzleri düşer. Genellikle gece 23:00 ten sabah 5:00 e kadar salgılanır. İnsan vücudunun biyolojik saatini korur, ritmi sağlar. Bu hormonun güçlü salgılanmasının kansere karşı koruyucu etkisi vardır. Bu nedenle genellikle kanser hastalarının karanlık ortamlarda yatırılması istenir. Karanlıkta uykunun gelmesini sağlar bu hormon. Hücreleri yeniler, bağışıklık sistemini düzenler, Antioksidandır ve yaşlanmayı geciktirici etkisi vardır. Bu hormonun salgılanması gece 2 ila 4 arasında en yüksek değerlere ulaşır. Işığı sevmez. Çocukların odasından gece lambalarını kaldırmak önerilir. Görme engelli kişilerde melatonin salgısı fazladır. geceleri her yerin ışıl ışıl olması olumsuz bir durumdur. Çünkü melatonin salgılanmasını durdurur. Depresyon durumu da aynı şekilde bu hormonu azalttığından genellikle depresyon ilaçları melatonin seviyesini arttıracak etki eden bileşimlerden oluşur.
Genellikle karanlıkta uyumalıyız. En azından hiç değilse kırmızı solgun ışıkta uyumayı tercih etmeliyiz. Stres, üzüntü, öfkeden uzak durmalı, sigara ve alkol tüketimini uykudan önce yapmamalıyız.
içerisinde melatonin bulunan gıdalar; Vişne, Lahana, Badem, Fındık, Yer Fıstığı, kızılcık, Papatya çayı, Anason, Rezene çayı, Ton Balığı.
Bu gıdaların akşamları tüketilmesi son derece önemlidir.

Ayrıca Melatonin, deniz seviyesinde az, daha yükseklerde ise çok fazla salgılanır. Tarih boyunca çoğu ibadethaneler olabildiğince yükseğe yapılmıştır.