27 Temmuz 2016 Çarşamba

Ayn Rand Ve Atlas Vazgeçti



Amerika' yı İncil' den sonra en çok etkileyen kitap.

Ayn Rand (2 Şubat 1905 – 6 Mart 1982, ilk adı Alissa Zinovievna Rosenbaum), kurduğu objektivizm felsefesi ve yazdığı Yaşamak İstiyorum (We the Living), Ben (Anthem), Hayatın Kaynağı (The Fountainhead) ve Atlas Silkindi (Atlas Shrugged) kitapları ve objektivizm felsefesiyle tanınan düşünür-yazar.

Felsefesi ve kitapları kendi bireycilik, rasyonel bencillik ve kapitalizm mefhumlarını vurgular. Devletin özgür bir toplumda yasal ama minimal bir role sahip olduğuna inanan Rand, bir anarşist değil ama bir minarşist‘tir. (bu tanımı kendi kullanmamıştır.)

Romanları kendisine özgü oluşturduğu bir kahramanın tanıtımını merkez alır, Kahraman kendi yeteneği özgünlüğü ve bağımsızlığı yüzünden toplumla çatışır, ama bu çatışmalar onun hataları yüzünden değil, rasyonel davrandığı ve yürekten gelen bir şekilde kendi çıkarı için çalıştığı için olur. Rand’a göre rasyonel düşünen akıllar için çatışma söz konusu değildir. Kahraman yine de idealleri doğrultusunda devam eder. Rand bu kahramanı ideal insan olarak görür ve literatürünün bu tip insanlar için bir tanıtım yeri olmasını amaç edinir.

O’na göre,

  • İnsan değerlerini ve hareketlerini mantık kullanarak seçmelidir,
  • Bireylerin kendilerini başkaları için feda etmeden ve aynısını başkalarından beklemeden kendi amaçları için yaşamaya hakları vardır,
  • Kimsenin bir başkasının haklarına güç kullanarak tecavüz etmeye ya da güç kullanarak ona kendi fikirlerini empoze etmeye hakkı yoktur.

Üç kalın ciltten oluşan Atlas Vazgeçti’nin İkinci kitabın 102.ci sayfasında baştan sonra oldukça ilginç bir PARA monoloğunun en ilgi çekici paragrafını paylaşmak istiyorum öncelikle:


“Parayı miras olarak devralmaya layık insan, ancak o paraya ihtiyacı olmayan insandır. Nereden başlarsa başlasın, nasılsa kendi servetini kazanabilecek olan insandır(1). Eğer mirasçı, o paraya denkse, para ona iyi hizmet eder, değilse para onu mahveder. Ama siz bu durumu seyreder, para onun ahlakını bozdu dersiniz. Yoksa O mu paranın ahlakını bozmuştur? Değersiz mirasyediye asla imrenmeyin. Onun parası sizin değildir, zaten o parayı siz de daha iyi kullanamazdınız(2). O para bize paylaştırılmalı, bir parazit yerine dünyada elli parazit olmalı, diye düşünmeyin(3). Bu da o servetin altında yatan ölmüş iyilikleri geri getiremez. Para köklerinden koparılınca ölen bir canlı güçtür. Kendine denk olamayan bir akla hizmet etmez(4). Bunun için mi ona kötü diyorsunuz?”

“Para sizin sağ kalma aracınızdır. Yaşam kaynağınız hakkında vereceğiniz hüküm, kendi hayatınız hakkında vereceğiniz hükümdür(5). Eğer kaynak kötü ve yozlaşmışsa, kendi hayatınızı lanetlemişsiniz demektir. Parayı sahtekarlıkla mı kazandınız* İnsanların günahlarına, aptallıklarına hizmet ederek mi kazandınız? Budalalara hizmet sunmakla, kendi yeteneğinizin hak ettiğinden fazlasını elde etmeyi mi umdunuz? Bu uğurda standartlarınızı mı düşürdünüz? Hor gördüğünüz müşteriler için, tiksindiğiniz(6) işler mi yaptınız? Eğer öyle yaptınızsa, o zaman paranız size bir anlık, bir kuruşluk sevinç bile getiremez. O zaman satın aldığınız tüm şeyler, size bir takdir değil, bir sitem haline gelir, bir başarıyı değil, bir ayıbı hatırlatır(7). O zaman avazınız çıktığı kadar para kötüdür diye bağırmaya başlarsınız. Size özsaygınızı geri getiremediği için mi kötüdür? Yozluğunuzun zevkini çıkarmanıza izin vermediği için mi? Paradan nefret etmenizin kökü orada mı yatıyor yoksa?(8)

“Para her zaman bir etki olarak kalacak, sebep haline gelip  sizin yerinizi hiçbir zaman almayacaktır(9). Para iyiliklerin ürünüdür, ama sizi iyi kılamaz, günahlarınızı telafi edemez. Para size hak etmediğiniz maddi ve manevi değerleri getirmez(10). Paradan nefret etmenizin nedeni bu mu acaba?”…

Çok uzun bir monolog olduğu için adım adım gidelim istiyorum, bu sebeple burada kestim şimdilik (sonra devam edeceğiz). Şimdiye kadar okuduğum en doğru, en zekice söylevlerden biriydi doğrusu; fakat bildiğim bir şey daha var ki; “her doğruyu çürütebilirim eğer çürütemezsem özgür olamam! Çünkü bu kez o doğru beni çürütür!” (Bu tespitim özellikle kendi doğrularımdan başlamayı gerektirir. Lütfen bu sözüm üzerine düşünün, yanlışsam beni ikna edin, lütfen. Böyle yapa yapa sizce nereye varabilirim?)

(1). Burada genetik birikimden bahsediliyor sanırım. Parayı kazanan ve onu sonraki nesle bırakan kişi bu beceriyi de kendi uzantısı nesle bırakmıştır. Ve tabi kişiliğin oluştuğu 0-6 yaş arasında o veliaht, kendisini seyredebilmiş olmalı aynı zamanda, çünkü başka türlü dünyayı ebeveyninin algıladığı gibi göremeyecektir. İşte zurnanın zırt dediği yer burası! Bu ebeveyn zaten çalışmaktan başka şeyden zevk almıyor (çünkü monoluğun esası bu temadır, yaptığı işi çok seviyor olmak ki bu da sevgi=ilgi ilkesi gereğince sadece yaptığı işle ilgileniyor anlamına gelir.) Bu durumda çocuğa kim bakıyor? Ona 0-6 yaş arasında %95 i tamamlanan görme hassasını kim veriyor?  Ben söyleyeyim;

a) Sırf güzel olduğu için ya da servet büyütmek amacıyla alınmış EŞ büyütecek çocuğu. Onun dünyayı kendi gibi algıladığı ne malum, ayrıca bu eş de çok meşgul olacak, neden mi? Kocasının/karısının kazandığı parayı harcama işi eşe kalmış olacak! Bu durumda EŞ de çocuğu büyütecek vakte sahip değil.

b) Böylece çocuğa dadı bakacaktır. Ve bu durumda çocuk ebeveynin değil dadının gördüğü dünyayla baş başa kalır! Komik ama gerçek budur. Hiç açlık çekmemiş olsa da muhtemelen doygunluk duygusu hissedemeyecektir. (Dadının fevkalade doygun bir genetiğe sahip olmuş olabileceği çok küçük olasılıkları devre dışı bıraktım şu an.) O veliaht ki: dadılar, şoförler, aşçılar ve uşakların algıladığı dünyaya ait biri olacağından, genlerinden gelen etki ile, çünkü bu karşıt bir etkidir, hayatı boyunca tatminsiz, tembel, ilgi aşıkı bir mirasyediye dönüşebilir. Yüksek oranda bu böyle olacaktır.

c) Üstelik bir de “aynı geni” taşımama riski var! Neticede kesin olan sadece annedir, onu da doğururken gördüğümüz için!

Serveti yapan nesil bazen çocuklarını gözünün önünde tutma hassasiyetini de biliyor olabilirler fakat bu maalesef altı yaşından çok sonra olduğu için, atı alan Üsküdar’ı geçmiş oluyor. Bu durumda söylevi yapan F. D’Anconia’yı, o mirasçının neden %100 e yakın bir oranda o paraya denk olamayacağını ispat etmeye çalıştık.

(2). Üçüncü cevapla ilintili olarak “siz ondan daha iyi kullanamazdınız” tespiti yüksek gerçekliğe sahip olsa da kesin olamayacağı da açıktır.

(3). E olsun bir parazit yerine varsın elli parazit olsun, bakarsın o elliden biri gerçek bir büyü-tü-cünün eline düşer de, o mirası-iyiliği tekrar yüceltecek kapasiteye kavuşur. Bu da bir ümit değil mi?

(4). Paranın canlı olduğu, ölmüş iyilikler vs hepsi çok doğru. Kendine denk olmayan birine hizmet etmediği çok çok doğru. Öyleyse bunu tez çürütmeliyim! J Bir parazit ya da elli parazit üzerinden yola çıktığımıza göre, her iki olasılıkta da paranın kendine denk olanı bulması pek şüpheli görülüyor. Bu durumda sorumluluğun genele yayılması çözümü öneriliyor. Basit bir tanımlama olarak “sosyal devlet” modeli bu gereklilikten ortaya çıkmış olabilir diyorum. Bu model bir hem hem ürünüdür bence. Neyin hem hem’i bu? Para kazanan ile onun mirasçısının bir mi elli mi parazit olacağı seçeneklerini birleştiren bi hem hem. (Bu konuya istenirse daha bi derin dalarız, şu an buralarda kaybolacak gibi oldum)

(5). Paranın amaç değil de sevinçle yapılan bir üretimin sonucu olduğu ana teması üzerinde yürür isek ve fakat her nasılsa(!) kafamızın içine tıkıştırılmış bir para ayıbı olduğu müddetçe kendi yaşam sevincimizi gömer duruma geliriz bu doğru.  (6). Hele yozlaşmış kaynaklarla bu işe yürüdüğünüz takdirde içinize atılmış olan para ayıbı günden güne büyüyen habis bir ur gibi zaten o mirası içten içe tüketecek ve yok edecektir.(7) Bu otomatik çalışan, sağlam bir sistem. Bazıları buna allahın adaleti derlerse de ben çok iddiasız bi şekilde fizik kuralı diyeceğim. Çünkü tam birbirine zıt iki yöne doğru aynı şiddette bir güçle yürümek için girişimdesiniz demektir L Yozluğun zevkini çıkarmak için size izin vermediği için paradan pardon kendinizden nefret etmeyin güzel kardeşlerim(8). Doğru çok doğruuuu! Hem’an çürütmeliyim: Eğer bu nefret olmasaydı, evrene yozluk hakim olabilirdi belki, küçük de olsa bir ihtimaldir bu. Fakat Allahtan bu nefret sadece bir parazit ve elli parazit seçeneklerinde var, parayı gerçekten kazananın böyle şeylerle uğraşacak vakti yok. O en sevdiği işe yatırmış kendini. Laf olsun diye kullanmıyorum bunu ben, gerçekten “kendini”! İçinde bi ayıp dürtüsü yok ki onun, tek yöne doğru kolayca hareket ediyor.

Gelelim sonuca (9 ve 10), para kendiniz/amaç olamaz, o sadece kendinizi ekip biçtiğinizde elde kalan üründür. Bu doğru da ne yapıp bunu çürütmeli? Bi düşünelim olmazsa L

Yine ikinci kitabın 136.cı sayfasında oldukça ilginç bir açıklama var. Devlet Bilim akademisinin başkanı Dr.Ferris, bir bilim adamı olmakla birlikte politikanın tam göbeğinde bir adam. Aşağıdaki konuşmayı idealist bir sanayici olan Rearden Metal sahibine karşı (ona yaptığı şantajı normal göstermek amacıyla) yapıyor:

“O yasalara sahiden uyulmasını mı istiyoruz sanıyordunuz?” diye devam etti Dr. Ferris. “Onların ihlal edilmesini biz istiyoruz. Doğru dürüst anlasanız iyi olur, karşınızda bir gurup okul izcisi yok. O zaman çağımızın güzel jestler çağı olmadığını da anlarsınız. Biz güç peşindeyiz ve bu konuda ciddiyiz. Siz küçük kumarbazlardınız, ama biz gerçek oyunu biliyoruz, bunu anlasanız iyi olur. Masum insanları yönetebilecek güç yoktur. Herhangi bir hükümetin tek kozu, suçluların tepesine binmektir. E, ortada yeterli sayıda suçlu yoksa, o zaman onları yaratmak gerekir. O kadar çok şeyi suç olarak ilan edersiniz ki, insanların yasaları ihlal etmeden yaşamaları mümkün olmaz. Bir ülke dolusu yasaya uyan halkı kim ister? Bundan kimin ne çıkarı olabilir? Ama çıkardığınız yasalar, uyulamaz, uygulanamaz, nesnel olarak yorumlanamaz şeylerse, o zaman bir ülke dolusu yasa ihlalcisi yaratırsınız. Ondan sonra da suçluluktan para kazanmaya başlarsınız. Sistem bu, Bay Rearden, “Oyun bu”. Bunu bir kere anladınız mı, sizinle iş görmek çok daha kolaylaşmış olur.”

Her devirde hemen hepimizin bildiği şeyler olmasına rağmen, yukarıdaki söylevi ara ara kendimize hatırlatmakta yarar olduğunu düşünüyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder