3 Mayıs 2016 Salı

Çinlilerin ‘’Onursuzluk Yüzyılı’’

Kalabalık nüfusu ve geniş coğrafyası ile kapitalist dünyanın iştahını kabartan Çin 19. Yüzyıl ortalarında bir anda kendisini sömürgecilerin pençeleri arasında bulmuştu. Çinliler 1839 Afyon Savaşları ile başlayan batı dünyasının “ortak” sömürgesine dönüştükleri bu dönemi  “Onursuzluk Yüzyılı” olarak adlandıracaklardır.Peki bu nasıl gerçekleşti?
Çin 19. Yüzyıla kadar tamamen dışa kapalıydı. Dış dünyada neler olup bittiğinden habersizdi ve ilgilenmiyordu. Konfüçyüsün öğretileri doğrultusunda, batı dünyasından yüksek bir ahlaki anlayış içerisinde sakin, kendi halinde yaşantısını sürdüren koca bir imparatorluktu. Çin’in dış dünya ile ilgili hesapları yoktu ama sömürgeci dünyanın Çinle ilgili büyük hesapları vardı. 
İngilizlerin o yıllarda şu meşhur atasözleri batının Çin’e bakışını gayet iyi özetlemekteydi:

“Her bir Çinli bir parmak uzun giyerse Manchester dokuma fabrikalarına yüzyıllarca yetecek bir pazar bulunur”.



19. Yüzyıla kadar Çin tek Kanton limanını batılılara açmıştı. Çin’in Avrupa pazarına çay, ipek ve porselen gibi ürünleri sattığı ancak karşılığında pek az mal aldığı kapalı ekonomik yapısı sömürgeciler için oldukça can sıkıcıydı. Sömürgecilere göre Çin ticaret özgürlüğünü engelliyordu. Çinliler bir şekilde ikna edilmeliydi.
Kirli Savaşın Kirli Nedeni ‘’Afyon Ticareti’’
Hindistan’da afyon üreten İngilizler Çin ile oluşan ticaret açıklarını kapatmak için bu ülkeye afyon satmaya başladılar. Afyonun zararlı etkilerini fak eden Çin İmparatorluğu afyon ticaretini yasaklamakta gecikmedi. İngilizler bu kez yasadışı yollardan Çin’e afyon sokmaya devam ettiler.
Çinli yetkilililer bu hiç bir insani ve ahlaki vasfı olmayan bu kaçakçılığın bir kısım dürüst olmayan batılı kişilerin işi olduğunu düşünüyorlardı. Hatta Lin adlı bir görevli Kraliçe Viktorya’ya konu ile ilgili safiyane bir anlayış ile mektup bile yazmıştı. Gerçeği görmeleri biraz acı oldu. İngilizlerin Çinlilerin ‘’ticaret özgürlüğü’’nü engellediği bahanesi ile Çin’e savaş açması meselenin bu kadar basit olmadığını onlara gösterdi. 1839-1842 yılları arasında gerçekleşen Afyon Savaşları sonunda Çin sömürgecilere boyun eğmek zorunda kaldı.
Sömürgecilerin Zaferi ‘’Nanking Antlaşması’’
Afyon Savaşları sonunda yenilen Çin, imzalanan Nanking Antlaşması ile kapılarını sömürgecilere açmak zorunda kaldı.Nanking Antlaşmasının belli başlı maddeleri şunlardı:
Hong-Kong Limanı İngilizlere bırakıldı.
Çin beş limanını (Kanton, Şanghay, Foochow, Amoy ve Ningpo) Avrupa gemi ve tüccarlarına açtı.
Bu limanlar üzerinde Çin Hükümetinin herhangi bir denetleme yetkisi olmayacak, Avrupalılar her türlü malı serbestçe getirebilecekti.
Kurulacak koloniler sadece ekonomik yönden değil, siyasi ve hukuki bakımdanda özgür olacaklardı.
Ayrıca Çin İmparatorluğu ülkesi üzerinde kara ve deniz üsleri kurulmasınada izin vermek zorunda kaldı.
Çin hükümetinin kazancı ise makul bir liman vergisi olacaktı.
Yüzlerce yıllık Çin İmparatorluğu, kağıt üzerinde bağımsızlığını korurken, aslında yarı sömürge yönetimine dönüşmüştü Nanking Antlaşması’ndan sonra yabancı tüccara açılan liman kentlerinin hemen yanında Avrupalıların yaşadığı, dükkânları, restoranları, kiliseleri, parklarıyla küçük Avrupa kentleri ya da mahalleleri oluşmakta gecikmedi.
Çin hükümetinin denetiminin dışında kalan bu bölgeler kısa sürede afyon ticareti başta olmak üzere her türlü sahtekarlığın, kalpazanlığın, kaçakçılığın, kumarhane işletmelerinin ve beyaz kadın ticareti yapan çetelerin merkezi haline dönüştü.
Çinlilerin insan onuru ve ahlak yasalarını esas alan Konfüçyüs öğretileri, batının hiçbir insani ve ahlaki değer taşımayan materyalist felsefesinin karşısında ağır yara aldı.
 Nanking Antlaşmasından sonra ilerleyen yıllarda diğer sömürgeciler ile peşpeşe antlaşmalar imzalandı. Fransa, ABD, Portekiz, Almanya, Rusya, hatta Japonya gibi akbabalar Çin’in başına üşüştü. Çin o kadar büyük bir ülkeydi ki bütün sömürgecilere eşşiz imkanlar sağlıyordu.
Misyonerlerden Çinlilere Format
Çin zorla dünya sömürgeci ekonomik sisteme entegre edilmişti. Fakat Çinlilerinde bu sisteme adaptasyonu sağlanmalı ve sömürgeci sistem kalıcı hale getirilmeliydi. İşte bu görev misyonerlere düşüyordu. Eğitim ve sağlık yoluyla günümüzün deyimi ile Çinlilerin beynine format atma çalışmaları başladı.

 ‘’20.yy başlarına gelindiğinde Çin’de Protestan misyonerlerin kurup yönettiği 2000 civarında ilkokul, 400 kadar orta öğretim ve meslek okulu, 13 üniversite bulunuyordu. Bunlar arasında Honkong Üniversitesi, Foochow Tıp Okulu, Şangkay’da St.John Universitesi, Tientzin Anglo-Chinese Koleji, Pekin’de (ABCFM) kızların da alındığı Tıp Okulu, (Sağlık Meslek Lisesi), Şantung Hıristiyan Üniversitesi sayılabilir.’’
Eğitim yolu ile batı dünyasına hayran kendi milli özelliklerinden uzaklaşmış bir nesil yetiştirilmeye çalışılırken, sağlık hizmeti ilede halka şirin gözükme çalışmaları başladı. Hıristiyanlaştırma çalışmaları ise hız kesmeden devam ediyordu.
Çinliler bu kaos ortamından yakalarını kurtarmaları hiçte kolay olmadı. Ne dersiniz Çinliler hızla gelişen ekonomileri ile günümüzde geçmişin intikamını mı alıyorlar?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder